Perşembe, Aralık 27, 2012

Çarşamba, Aralık 26, 2012

Şu Saniye - Sezen Aksu

 
Sezen Aksu'nun 2003 yılında çıkarttığı Yaz Bitmeden albümünde ki Şu Saniye şarkısı çok sevdiğim parçalardan biridir.  Ne yazıkki geçenlere de tüylerimi diken diken eden bir yorumla karşıma çıktı. Linet gerçekten müthiş bir sese sahip ve yorumları çok güzel; gerçi tarzını belirlemek adına bence o sesi yanlış yönde kullanıyor ama  kendi kararıdır saygı duyarım. Fakat bu şarkıyı ondan dinleyince eyvah dedim açıkcası  güzelim şarkı öyle farklı yorumlanmışki bir türlü yakıştıramadım o muhteşem ses ama ... yorum kelimelerimi yumuşatmaya çalışıyorum olmuyor... Bu şarkıya yapılmamalıydı bu hal yakışmadı hemde hiç yakışmadı. İşte Sezen yorumu  ( söz beste Sezen Aksu ) ve ardından Linet yorumu . Bu şarkı bunu hak etmiyor  ŞU SANİYE  çığlık çığlığa bağırasım var ...






Yok senden başka bir dünya
Yok senden başka bir alem
Cenneti verseler almam
Ben senden asla ayrılmam

Belki bu da gelir geçer

Şu saniye esastır gel
Belki bu da gelir geçer
Şu saniye esastır gel
Geçse de beni unutma
Hiçbir aşkını unutma
Zira budur elimizde kalan
Aşktan başka her şey yalan

Ne yaptıysan yaptın kalk gel
Affeder elbette Hak gel
Ne yaptıysan yaptın kalk gel
Affeder elbette hak gel

Düşünmek istemem şimdi
Büyü bozulsun istemem
Hafiflettim her şiddeti
Geçirip aşkın içinden

Belki bu da gelir geçer
Şu saniye esastır gel
Belki bu da gelir geçer
Şu saniye esastır gel

Geçse de beni unutma
Hiçbir aşkını unutma
Zira budur elimizde kalan
Aşktan başka her şey yalan

Ne yaptıysan yaptın kalk gel
Affeder elbette Hak gel
Ne yaptıysan yaptın kalk gel
Affeder elbette hak gel

"Şu Saniye" - 5:31 (Söz / Müzik:Sezen Aksu - Düzenleme:Kıvanç K. - Yeni şarkı)

Salı, Aralık 11, 2012

Kıyamet Programı Açıklandı


Maya takviminin son günü 21 aralık  ama genelde kıyamet diye yorumlanan bu gün de kehanetlere göre Fransa da bir köy ve İzmir'in şirin ilçelerinden Şirince bu olaylardan etkilenmeyecek. Şirince şimdiden dolmuş durumda asıl insanlar oraya gidince kıyamet kopacak gibi geliyor bana. Gerçi yetkililer gereken tedbirleri aldı diye duyumlar var ama ne derece onca insana hizmet götürülevilecek diye düşünmekteyim:) Herne kadar Marduk gezegeni ortalarda görünmese de  22 aralık gününe kadar bu fikirler sürecek gibi görünüyor. Bende müthiş bir ilgiyle yazıları takip ediyorum; hani ne olur ne olmaz bilgilenmekte fayda var babında .))))) Bana göre yeni bir çağ başlıyor ve 5. boyuta geçecek insanoğlu dünyaya bambaşka bir pencere açacak . Yaşayıp göreceğiz elbette ammmaaa bu gün okuduğum rogram beni kahkahalara gark etmişken bunu sizlerle paylaşmadan yapamadım :) Buyrun bakalım 21 Aralık programı nasıl hazırlanmış:)))))


İşte bir Türk tarafından hazırlanan 21 Aralık kıyamet günü programı...

Maya Takvimine göre kıyametin kopacağı tarih olan 21 Aralık 2012 yaklaştıkça güne göre değişik etkinliklerde şimdiden sosyal medyanın paylaşılanları arasında yer alıyor.
Şirince Köyünde esnaf 70 nüfuslu köyde 70 bin kişiyi ağırlamayı beklerken, bu güne özel etkinlikleri ile dikkat çekse de sosyal medya da konu espri ile dolaşmaya başladı.
Muğla’nın Milas ilçesinde Hasan Azaklı isimli bir yurttaş ise durumu espri konusu yaparak, son günlerin popüler konularını da dahil ettiği bir program yayınladı:
İşte Hasan Azaklı isimli vatandaşın hazırladığı 21 Aralık Kıyamet Programı;

“08.00 İstiklal Marşı ve Saygı Duruşu
09.00 Belediye Başkanının konuşması
09.30 Son şiirlerin okunması
10.00 Gökyüzünde garip cisimlerin belirmesi
10.30 Elektriklerin kesilmesi
11.20 Yurttan sesler çığlık korosu
11.30 Büyük çapta depremlerin başlaması
12.00 Gökten meteor yağışı
13.00 Nibiru isimli gezegenin dünyaya çarpması
13.30 Yusuf yusuf sesleri eşliğinde gamgam stile gösterisi
14.20 Karı kocaya son itiraflar
15.00 Son dakika imana gelme çabaları
15.20 içelim unutalım konseptli fondip yarışması
15.15 Şirincede şarap içen sazanların "hani buraya bişey olmayacaktı" feryadı
15.30 Dünyanın kapanışı”

Beni Unutma


Kapımızın önüne bir kap su ve biraz yemek koymak zor olmamalı. Bu soğuk havalar da unutmamamız gereken dostlarımız var.

Perşembe, Aralık 06, 2012

Suskun


  
 
 Sus, kimseler duymasın.
   Duymasın ölürüm ha.
   Aydım yarı gecede
   Yeşil bir yağmur sonra...
   Yağıyor yeşil.
 
   En uzak, o adsız ve kimselersiz,
   O yitik yıldızda duyuyor musun?
   Bir stradivarius inler kendi kendine,
   Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
   Önce bendim diyor ve sonra benim...
   Ölümsüz, güzel ve çetin.
   Ezgisidir dolaşan bütün evreni,
   Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
   Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
   Kendi rüzgarıyla vurgun...
   Sarıyor yeşil.
 
   Rüya, bütün çektigimiz.
   Rüya kahrım, rüya zindan.
   Nasıl da yılları buldu,
   Bir mısra boyu maceram...
   Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
   Bilmezler nasıl sevdik,
   İki yitik hasret,
   İki parça can.
   Çatladı yüreği çakmaktaşının,
   Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
   Çağlardır boğulmuş bir su...
   Ağıyor yeşil.
 
   Yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
   Susmuş bütün namlular...
   Susmuş dağ,
   Susmuş deniz.
   Dünya mışıl-mışıl,
   Uykular derin,
   Yılan su getirir yavru serçeye,
   Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş,
   Memeleri bereketli ve serin...
   Sağıyor yeşil.
 
   Aydım yarı gecede,
   Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,      
   Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
   Ama hançer taşı sanki
   Koca Kartaca!
   Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
   Bak nasıl alıyor, yigit,
   Binlerce yıl da sonra
   Alıyor yeşil.
 
   Vurur dağın doruğundan
   Atmacamın çalkara,
   Yalın gölgesi.
   Kuş vurmaz, tavşan almaz,
   Ama aç, azgın
   Köpek balıklarıydı parçaladığı
   Bak, Tiber saygılı, suskun.
   Bak nilüfer dizisi zinciri.
   Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
   Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
   Ve ilk gerillası Spartakus'un.
   Susuyor yeşil.
 
   Sus, kimseler duymasın,
   Duymasın, ölürüm ha.
   Aymışam yarı gece,
   Seni bulmuşam sonra.
   Seni, kaburgamın altın parçası.
   Seni, dişlerinde elma kokusu.
   Bir daha hangi ana doğurur bizi?
 
   Ruhum...
   Mısra çekiyorum, haberin olsun.
   Çarşılarin en küçük meyhanesi bu,
   Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
   Derimizin altında o ölüm namussuzu...
   Ve Ahme'din işi ilk rastgidiyor.
   İlktir dost elinin hançersizliği...
   Ağlıyor yeşil.
 
 
  Ahmed Arif
   

Pazar, Aralık 02, 2012

Hamamönü'nde cumartesi bir başka keyifli


 
Ankara'nın gülen yüzü Hamaönü haftasonu güzel zaman geçirmek isteyen herkese  tavsiye ediyorum.
Altındağ Belediyesi Kültür Sanat Evi edebiyat toplantılarına ek cumartesi günleri çok değerli bir sanatcıya da aylardır ev sahipliği ediyormuş. İnsanları o muhteşem sesi ve yorum ile etkiliyormuş bende bu gün bu güzelliği tatmış olmaktan mutluyum. Sanat müziği seven dostlar gerçekten kaçırılmayacak bir müzik ziyafeti yaşatıyor Güler Eroğlu. Hele birde yanınız da sevgili dostlarınız varsa musıki, keyfe keyif katıyor doğrusu. Pek keyfim yok bu aralar ya işte böyle zamanlarda bir telefon herşeyi değiştirebiliyor:) İyiki varsınız canlar:) Havam değişti bulutlar dağıldı sayenizde:)

 
 
 
 
 
 
 

Perşembe, Kasım 29, 2012

"Soğuk"





Önemsenmemiş


Soğuyan günahkârın soluğu

Soluyan akşamın soğuğu


Ürperir de titrer ruh boşluğundan

İstenir de gelmez kan loşluğundan


Soluyan günahkârın soğuğu

Soğuyan akşamın soluğu


                                                    Dae Laurelin

Cumartesi, Kasım 24, 2012

Like ( gibi gibi )

... :)


Hiç Özlemedim Ben Seni


 
Hiç Özlemedim Seni... Seni özlemek, ateşin suyu özlemesi gibi, kuzunun kurdu, vahanın çölü düşlemesi gibi... Bir meleğin şeytanı kucaklamak istemesi gibi seni özlemek... Yunusun bile bile kıyıya vurması gibi kendini...
Yusuf, Züleyha ' yı özler mi?.. İbrahim, Nemrutu özler mi?... Özlemedim, hiç özlemedim ben seni...

Hiç Özlemedim Seni... Nerede başlayıp neden bitemediyse bu, her neydiyse, adını koymak nasıl yaşamak kadar güç se; her nasıl bir savaşsa kaybettiğim, boşunaymış direnişim... En baştan belliymiş; zafer vazgeçmekteymiş, direnmektense, sonunu görmekteymiş başından... Kaybolmadan, kaybetmeden ruhları, azıcık bir özlem bırakabilmekteymiş, tadında bırakmakmış yoksa hiç zaten tuzu... Ama bütün savaşlarda her zaman kaybeden de kazanan da kaybeder aslında... Birlikte başarabildiğimiz tek şey; kaybetmekmiş aslında... Gerçek hazine, kendine saygı duymakmış, başkasından beklemektense...

Benim Kaderimdiysen de sen; yazıldıysan da sayfama, kazındıysa da adın alnıma; Özlemedim Hiç Seni... Sonum olacaksa bitişi küfrün, zulmün, hakaretin, haksızlığın, betere de vardıracaksa sonumu bu nefretim; son nefesim olacaksa da bende tükenişin, Hiç Özlemedim Seni...

Özlemedim Hiç Seni... Hani umutları kaybettiren afetleri nasıl özlemezsen, hani bir depremde nasıl yıkılırsa evler, bacalar, sokaklar, duvarlar, öyle bir sallandık birlikte, devrilmesek de, yıkılmasa da bedenimiz; çökerttik bir çok şeyi...
Kendi depremini özler mi insan?... Hiç özlemedim ben seni...

Hiç özlemedim seni...Sen benim hiçbir mucize yaşamamışlığımsın... Hiç bir gülümseyişim, hiç bir gözyaşımda saklayamadığım, biriktirip biriktirip içimde ezilmişliğimi, atamadığımsın.... Hiç özlemedim seni.... Nasıl bütün hayallerin suya düşerse bir an, yıllara, günlere, gecelere, hatta bütün zamanlara saklandıysa kırık yüreğim; nasıl tükenişi yaşatabilirse bir küçük ademoğlu, başarabilirse bütün bir yaşamı tüketmeyi, öyle işte... Öylesine bir özlememek bu, özletmedin ki kendini!..  Hiç Özlemedim Seni....

Bazen bir yalandan sonra, bazen bir tek bakış, tek bir gözünün ucuyla kaybettirdiyse safiyeti, masumiyeti ve nasıl başladıysa bu savaş, ilk günkü gibi hala.... Özlemedim hiç özlemedim seni...

Gidişinle aydınlığa erişti karanlıklar, açıldı salkım saçak, söğüt dalları gibi yeşillendi toprak, bahar geldi mevsime, kış bitti... Sahi kar yağarken gelmiştin sen ansızın düşlerime, kar yağıyor diye mutluydum o gün, kar ömrüme yağıyormuş, donduracakmış buza kesmiş ellerimi, artık ısınmayı unutacakmış parmaklarım, bilemedim... Üşümeyi özler mi hiç insan?.. Hiç Özlemedim Ben Seni... Yıllara sığdırdım üşümeleri, günlere, gecelere hapsettim kendimden kaçırdığım gözlerimi... Titredi yüreğim badem dalında bir serçe kuşu gibi, çok kez özledim kalabalıkları, yalnızdım hep iki kişiyken bile ben... Özletmedin ki kendi... Hiç Özlemedim Ben Seni...

Hiç Özlemedim Ben Seni... Hiç bir çocuk gülüşünde bulmadım ki seni... Hiç bir kelimende bir güneş açtırmadın ki yüreğime... Hiç bir ben i sığdıramadın ki yüreğine, taşıyamadın ki hiç ellerimi... Hiç İstemedin Ki Sen Benim Özlememi... Hiç özlemedim ben seni....

Hiç bir bahar yaşamamışlığımsın, hiç bir denizinde boğulmamışlığım, hiç bir gökkuşağında rengimi bulamamışlığımsın...  Kaderim Değil, Kadersizliğim Olamamışlığımsın... Yalnızlığım, dönüp dolaşıp aynı yola dönüşüm, yıllarımsın boşa geçmiş, arkama baktığımda gördüğüm bir çok gözyaşım, pişmanlığım, parçalanmış şiirim,darmadağın mısramsın...

Şimdi var git, kime özlettirirsen özlet kendini...

Hiç Özlemedim Ben Seni!....

ferkul

Kaynak linki: Ferkul 

Cumartesi, Kasım 17, 2012

Seksenler dizisi oyuncuları Ankara'da

 
Oldum olası doğru düzgün bir televizyon izleyicisi olamadım. Akşam olup şöyle keyifle tv karşısında zaman geçirmek  özlemi hep vardı. Bu dizi başladığından beri ise kumandayı kimseye kaptırmıyorum :) Ev ahalisi önceleri alışık olmadığı bu duruma tepki verse de şimdilerde alıştılar galiba:)  Son bir yıldır evimizde yeni bir kural var artık. Salı ve çarşamba günleri birkaç saatliğine de olsa kanepe ve kumanda  darbesi yaparak ne kadar iyi etmişim. Oh be !Nihayet ben de düzenli bir dizi izleyebiliyorum ne büyük mutluluk... Allahım gözlerim doldu:)))) 
Kendini görmek belki de bu denli bağlayıcı olan ,  ben hala kendi kendime şaşırırken Seksenler dizisi dolu dizgin O günleri hafızalarımızda tazeliyor işte. 12 Eylül döneminde orta okuldaydım ve o günleri sıcacık komşuluk ilişkilerini, mahallede oynanan oyunları ve nasıl eğlendiğimizi hatırlıyorum da şimdilerde çocukların apartmanlarda geçen hayatına hayıflanıyorum. Öğretmenliğimin ilk yıllarında benden eğitimi dersinde ip atlamayı bilmeyen öğrencilerimi görünce farkına vardığım bir yoksunluk bu. Her salı  sıcacık bir özlemle içime doluyor.
İşin garibi o yılları bilmeyen gençlerin de bu diziyi çok sevmeleri. Kaliteli oyunculuk müthiş mimik ve jestler, şarkılar ve o günleri hatırlatan giysiler dekorlar her yaşa hitap eden bir dizi oldu Seksenler.
Hatırlıyorum da  annemin pano desenli eteği sulu bir elbisesi vardı  ve ben ilk dikiş deneyimimi annemler evde yokken eskimiş diye düşündüğüm o elbiseyle yapmış ve parmağımı da elbiseye dikmek becerisini göstermiştim:) Dizide ona benzer elbiseleri gördükçe acaba parmağımı dikmeseydim anneciğim elbisesine yaptıklarım için kızar mıyıdı diye düşünüyorum :) Kesinlikle kızardı :) Son bölümde yazılan o dilek mektupları; nasılda safca inanıp defalarca yazdım o mektuplardan :) O zamanlar fotokopimi var otur yaz hababam :)
Pastahane de glase pastaları bile görünce gülüyorum hala özel günlerimde glase pasta alırım hala...
Sonra dayımın Almanya dan getirdiği sarı saçlı bebeğim :)  sokaklarda arabasına koyup gezdirdiğim kuaföre bile beraber gittiğim ve önce onun saçlarının taranması sonra benim saçlarımın yapılması:))) Gerçi sonrada o bebeğin başına gelmeyen kalmadı sayemde de :) elbiseler dikildi o na süslendi püslendi  bir gün makyaj yapmak istemiştim güzelim sarı saçlıma, annemin makyaj malzemelerine dokunmam yasak diye gazlı kalemlerle boyamıştım yüzünü :))) sonra da silememiş bıcakla kazımaya kalmıştım kaşlarına kadar uzanan göz makyajını:) hala o izlerle duruyor dolabımın üzerinde :)
Susmalıyım artık hatıralar birer birer canlandı, bitmez tükenmez sıcacık tebessümlerle hatırlanan o zamanlar....
Sabaha kadar yazcağım var ama bitmez ki anılar:)  gelelim sadede bu gün Ankara da idi oyuncular ve Gazi üniversitesinin salonu öyle doluydu ki bir kez daha gurur duydum gençlerimizle. Yakın tarihimize böylesi güzel bir ilgi böyle dizilerle; okumamış, yaşamamış olsalarda , merakla öğrenmek istemeli o güzelim sohbetleri çok hoştu hemde çok.

Rasim Öztekin, Ceyhun Fersoy, Şoray Uzun ve Serhat Kılıç

bu güzel gün için teşekürler :)

 
Ceyhun Fersoy & Efecan ( Oğluşum)






Bu güzel gün için Gazi Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Süleyman Büyükberber' e
Teşekkürler
 
 

 
Sırayla: Ceyhun Fersoy, Serhat Kılıç,
Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, Rasim Öztekin,
Efecan Dinçelli, Şoray Uzun . Prof. Dr. Mehmet Türker