Salı, Mart 27, 2012

Temizlik zamanı gelmiş...


Temizlik yaptım bugün...

Hem de tüm benliğimde

Bütün kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.


Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.

Görmenizi isterdim.

Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış, inanmazsınız.

Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.

Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.

Her yere, görebildiğim, göremediğim her yere serptim.

Atarken kırgınlıklarımı, bakmadım neydi onlar diye.

Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.

Bakmadım, merak da etmedim.

Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.

Kıskançlığımı çıkardım.

Meğer ben ne az kıskançmışım.

Çok kolay oldu.

Sevindim.

Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.

Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.

Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.

Sıra korkularıma gelmişti.

Çıkarmaya bile korktum önce.

Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.

Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır,

içten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.

Yerini, toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.

E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.

Her gün yeni yeni korkular ekleyip, endişelerimle sulamıştım.

Mutluluklarımı, ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.

Bu ilgiyi onlara verseydim, her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim; almadan verip, beklemeden sevseydim.

Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım, böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.

Çok zorlandım korkularımla.

Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.

Kenetlenmişlerdi adeta.

Ama onları da sevgiyle çıkardım...

Ve onları yaşamaktan, hem de bir zamanlar bir kâbus gibi yaşamaktan, pişmanlık duymadan çıkardım. .

Kızsaydım onlara, bağırıp çağırsaydım. Yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.



Temizlik yaptım bugün. .

Bahar temizliği.

Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim. .

Almadan vermeyi, sevilmeden de sevmeyi, paylaşmayı ektim. .

Korkusuzlukları ektim alabildiğine...

Saatlerce ektim korkusuzluğu...

Mutluluk ektim, doğallık.

Sonsuzluk...


Bağışlama ektim.

Sevgi ektim her hücreme.

Coşku, heyecan, sessizlik ektim.

Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...

Kabullenme ektim.

Baş eğme değil.

Olduğu gibi kabullenme

-Alıntı-





Pazar, Mart 25, 2012

Kahve Kokusu - 1



Kahvenin buğusu ile tütsülenmiş
Bir günün kuşluk vakitlerinde,
Dur bekle; sözüm var bize dair
Dinle; nedir halim sen söyle...

Kahve Kokusu

Pazartesi, Mart 19, 2012

"Ve... Tanrı kadını yarattı"



"Altıncı gün dolmak üzereydi ve Tanrı hala kadını yaratıyordu.

Bir melek çıkageldi.
Tanrı’ya;
- Ötekini, erkeği çok daha çabuk yaratmıştın, buna niye bunca zaman ayırıyorsun?
diye sordu.


Tanrı yanıt verdi:
- Çünkü buna çok değerli, çok farklı özellikler katıyorum.
dedi.
- Örneğin yüzlerce parçadan oluşturuyorum ama yine bir bütün olmasını sağlıyorum.
bu yarattığım bir çok çocuğa aynı anda sarılabilmeli, dünyanın her yerindeki çocukları kucaklayabilmeli. Düşen bir çocuğun kanayan dizini de, yaralı bir yüreği de iyileştirebilmeli...

Melek sordu:
- Kaç eli, kaç kolu olacak?
- Sadece iki.
- İki el, iki kolla mı yapacak bu dediklerini...
- Hepsi bu değil... Kendi yaralarını da kendi sarabilecek. Ayrıca günde 18 saat çalışabilir durumda olacak...

Melek yaklaşıp kadına dokundu...
- Onu çok yumuşak yapmışsın.
- Yumuşak ama aynı zamanda çok güçlü. Gücünü ve kaldırabileceklerini hayal bile edemezsin...
- Düşünmeyi de bilecek mi?
- Yalnızca düşünmeyi değil, hem sağduyusunu kullanmayı, aklıyla ve yüreğiyle muhakeme etmeyi, hem de mücadele etmeyi, düşüncelerini savunmayı, sorun çözmeyi de biliyor... Bunların yanı sıra, uzlaşmayı da biliyor...

Melek, kadının yanağına dokundu. eli ıslanınca bu nedir diye sordu. Tanrı yanıtladı:
- Buna gözyaşı denir.
- Neye yarar?
- Kendini ifade etmeye yarar. Acıyı, kuşkuyu, aşkı, yalnızlığı, onuru, ama aynı zamanda sevinci ifade etmesine yarar...
-Kadının kendini ifade biçimleri sonsuzdur: o, sevinci, mutluluğu ve aşkı yakalayıp sımsıkı sarılmayı bilir... Haykırmak istediği vakit susabilir; sustuğunda çığlığını duyurabilir; öfkelendiği vakit gülümseyebilir, ağlamak isteyince şarkı söyleyebilir, mutlu olunca ağlayabilir, korktuğu vakit gülebilir... O inandığı doğrular için sonuna dek mücadele eder; haksızlığa karşı savaşır, çözüm yolunu biliyorsa, ‘hayır’ yanıtını asla kabullenmez.


- Amma çok marifeti varmış!
- Arkadaşı doktora yalnız gitmesin diye ona refakat edendir. Korkan birini gördüğünde, ‘tut elimi korkma’ deyip, elini uzatandır... Her düğün her doğum haberine mutlu olandır. Tanıdığı ya da tanımadığı amma kendine yakın bildiği her ölüm haberine kalbi kırılandır. Ama yine de yaşamı sürdürme gücünü kendinde bulandır... Çocukları daha çok yesin diye 'ben zaten toktum' diyendir...
-Bir öpüş, bir sarılış, bir kucak açışla kırık ya da yaralı bir yüreğin onarılacağını bilendir...


- Peki, bunun hiç mi eksiği ya da yanlışı yok?
- Hiç olmaz olur mu? Var bir hatası: Ne kadar değerli olduğunu unutur!"

                                                                                       - alıntı -
                                                                               resim:Pino Daeni

Pazar, Mart 18, 2012

Vokaliz - Akapella


Vokaliz grubu akapella (çalgı sesi olmadan sadece insan sesleri ile yapılan müzik)  müziğinin ülkemizdeki en iyi temsilcisidir. 
Onları dinlemek benim için her zaman özel bir zevk olmuştur.
Yeni albümleri ise gerçekten muhteşem olmuş.  



Bu şarkıyı kaç gündür dinleyip duruyorum:)
muhteşem olmuş muhteşem:)
Açın sesi sonuna kadar :)
zor dostum zor hemde çok zor offf yine koptum ben :))))

Pazar, Mart 11, 2012

Tavus Kuşunun Hikayesi


Zeus, karısı Hera'nın mabedinde rahibelik yapan İo yu görür aşık olur ve onunla yatar. Hera bunu duyunca çok kızar. Çapkın Zeus, karısından İo yu korumak ister ve onu beyaz bir ineğe dönüştürür Hera'ya armağan eder.  
İneğin İo olduğunu anlayan Hera kocasının çapkınlıklarından bıkmıştır ama Zeus bir çok şekilde çapkınlıklarına devam etmetedir. Hera ineğe Zeus'un ulaşmaması için hizmetkarı olan Argos'u ( yüz gözlü dev ) görevlendirir. Argos Panoptis ( herşeyi gören) uyurken bile açık olan birkaç gözü ile ineği devamlı kontrol altında tutmaktadır. İo dan ayrı kalmaya dayanamayan Zeus, rüzgar tanrısı Hermes ten   İo'yu kurtarmasını ister. Ormanın ve çobanların tanrısı yarı keçi yarı insan olan  Pan sihirli kavalını çalar, Hermes masallar anlatır ve Argos uyur Hermes'te Argos'u öldürüp İo yu kaçırır. Buna çok kızan  Hera Argos'un gözlerini alır ve fırlatır  gözler orada ki bir kuşun kuyruğuna gelir böylece tuvus kuşu olur. Hera hizmetkarnı unutmaz ve çok sevdiği tavus kuşunu hiç yaından ayırmaz.

Hera - Zeus

Pan

Hermes

Hera - Argos - Hermes

Cumartesi, Mart 10, 2012

Son Tepe


Şiir Yorumu : Sebahattin Abi

Zaman, neler sunuyor insana.
Ellerim titrese de, kelimeleri içiyor ruhum, kana kana.
Nasılda seviyor insanlar, o maskeleri,
Maskeler düşünce, çırılçıplak kalıyor ruhları ortada.
Ardı sıra gelense, kendinden utanma vakitleri…

  Oysa yalın, olduğun gibi gelebilseydin dünyaya,
Gerek kalmazdı bu hüsranlara.
Gecesi olmayan günleri, sonuna kadar yaşamaya.
Kısır bir döngü içinde isimsiz bir girdaba kapılmaya.
Bir insan nasıl yaşayabilir ki yıllarca bir yalanla.

Sesimi duyan var mı? Diye bağırırken,
Bakıyorsun etrafa; ne bir ses, ne bir nefes.
Bir tek günü bile sonuna kadar yaşayamamış,
Ruhlar, ağır aksak yürümeye çalışan,
Prangalarıyla yalnızlıklara mecbur…

Yaşananların bedeli ödenmiş; hem de çok ağır.
Dillerinde bir nakarat: Geldi geçti, deldi geçti… Ahh! Sevgili…
Bir zamanlar gül tutan ellerinden damlayan kan,
Kırık camlar üzerinde yürürken ayaklar, kan revan.
Son bir tepe daha kaldı ışığa, dayan yüreğim dayan.

Avuç içi kadar bir sevgi yeter O tepeyi kuş uçuşu aşmaya.
Değişir birden dünyanın tüm gerçekleri peşi sıra.
Ilık bir fırtına ele geçirdi kızıl ruhumu,
Uzun zamandır bu gün ilk defa baktım aynaya.
Hoş geldiniz yeni çizgiler, yaşananların izleri.

Duygular eskimiş olsa da cennet mevsimi yakında,
Zorlu bir yolculuk sonrasında, değişiyor evren.
Tazeleniyor ruhlar, ılık bir lodosla eriyor kızıl buzullar.
Heybesinde ki, adına tecrübe denen o ağır yükü sırtlar.

“Bohçacı geldi hanım! Satılık düşlerim var”

Esin Dinçelli

Perşembe, Mart 08, 2012

Tebessümle

- 1.50 boyundaki kadınlardan oluşan "birelli takvimi" çıktı !!!

- 1. Murat hangi savaşta ölmüştür' sorusuna; 'katıldığı en son savaşta' diyen öğrenciye alkış.

- Makyaj; kadınların karıncalı olan görüntülerini Full HD yapma sanatıdır.

- En zor meslek bankacılık di mi? Gün boyu milyarları say dur, akşam olunca BİM'den ucuz yoğurt al eve git.

- Araştırmaya göre çoğu Türk kadının vücudu, "üst dar - alt geniş = armut" şeklindeymiş. Sevgilinizin neden "ayı" olduğunu şimdi anladınız mı…

- Elin oğlu gülü tango yaparken ağzında tutuyor, biz kasap vitrinindeki koyunun kıçına takıyoruz. Siz de hala bizden romantizm bekliyorsunuz...

- Evinin güvenliğini alarm taktırarak değil, evden çıkarken koridorun ışığını açık bırakarak sağlayan insana "Türk" denir.

- İngilizce ögreniyorum:

sheep: koyun
don't sheep: koymayin


( Derleme )

"Zor bulun başka kadın!..."


        
  GİTMEZ- AYAK

  Ben bi kadın, kaçarsam, sen n’apan?

  Zor bulun başka kadın!...

Benden güzel yar bulaman,

  Çorbanı piş’recek, söküklerini dikecek!..

  Kim serecek döşeğini

  Kim uv’cak kulunçlar’nı? ..

Uçarsam Gökova’ya,

  Kalırsan sen ortada,

  Bulamayınca beni, n’apan? ..

  Gittiğim yer Cennetâbât,
  
Bulut melek, melek bulut…

  Ben uçarsam, sen n’apan? ..


  Ya seni bulamazsam orda,

  Ben erkeksiz, ben sensiz

  Ben Cennetâbât’ta n’apam? ..
             
                                                                      CAN YÜCEL 


8 Mart Dünya Kadınlar Günü'müz kutlu olsun...:)
       
                    Dae Laurelin

Pazartesi, Mart 05, 2012

şairler de ölür

sus'a kaldı yalnızlık;
söyletmeye gücüm yetmedi.


mum ışığına deşifre yalnızlığım.
ayak seslerini işittim yok'un.
ebabilin kanadında tez elden,
cümlesi yok edilmiş insanlar bildim.
fildişi kulesinde çilekeş âma,
kavanoz dibinde, yok edilmemiş,
ne beyinler gördüm düşünceyle müsteâr.
unutma; herkes ölür.
ölürüm ben de; unutma...

girdabında gecenin; öksüz yalnızlığım
mum ışığına deşifre.
geçer mi günler böyle ıssız,
terkedilmiş bir şehir gibi avare.
sokaklarını kaybetmiş gibi başı önünde,
eğik ve gittikçe daha çok eğilen,
gölgesinden muzdarip yolcu...

öpersen belki geçer yalnızlığım,
mumlar da söner.
adlarını bir savaş için ölümsüz kılan,
kahramanlar vardı unutulan.
unutma;
şairler de ölür. sessiz /ve
derinden çekilen soluklarında,
yazılmamış kaç şiir barındırır.
körpe gecenin, kan koynunda...

unutma şairler de ölür diyorum ya;
unutma beni de öylesine.
bir gün kuş olup uçarız /ve belki,
anka memleketlerle anılır adımız.
ruhunu kaç dirhem çekirdeğe satan,
âdemleri seyrederiz uzaktan.
ıslık çalarken esen rüzgarda,
vârettiğimiz şehre adını koyarız.
unutma; şairler ölür diyorum ya,
ölmez mısralar kalır geride; muntazam...

koy beni kalbine; gidecek yerim,
ne de mekanım var senden gayrı.
ilâhi; medet, sabah olmuyor.
ya tez elden bitir geceyi,
ya da büsbütün yak gitsin herşeyi.

sıkıntımdan değil: billahi dertten,
muzdarip illetlerden bîtap baba gibi,
yapışmış eteğime, bıraksalar billah;
ellerimi kaldırıp gökyüzüne,
parmaklarımla şükürden bulut çizeceğim.
koy beni kalbine;
ölecek başka yerim yok benim...

Mustafa Nazif


Ey;lül'e ... // requiem

 yaşamadıysam seni; suçundur ey; lül'e...

 ey; lül'e... // requiem


ey;
      -lül/e saçların değiyor yüzüme.
adını anıyorum,
geçmiş zaman dilimlerine sığmayan;
gelecek zamanı içine hiç almayan.
ben sana bugün; eylül'e nefesin değdiği an,
hiç ağlamayacağım diyorum...

yine de birikiyor gözlerime
yalan yok; köşebaşlarında, çıkmaz sokaklarda,
yani bu şehrin sen kokan her yanında,
senden kaçarken seni buluyorum.
giden eylül'ün ardından ağıtlar yakıp,
takvim yapraklarına not düşerken,
adını kaç bahar andığım yıllarda,
en çok giden eylül'e damladı gözyaşlarım...

çünkü ben; eylül'de hiç şiir yazmadım,
ağıtlar yaktım devrik yıllar adına.
beyaz güvercinler vardı;
ağzına zeytin dalı sıkıştırılan.
barış namına zerresinde,
hiç bir şeyi barındırmayan.
eylül'de; / ve
bir savaş sırasında vurulduğu zaman,
beyaz kanadında taşımıştır;
şah damarından vurulmuş eylül'ü...

giden seneler kadar bilirim
hiç gelmemiş eylül'leri.
hepsi sensiz, hepsi nefessiz
ve hepsi tıpkı kapıyı çekip çıkar gibi,
ya da hiç bir zaman kapımı çalmamış sanırım.
o kadar yabancıydı. yani;
bilmezdim ey;
      -lül/e saçların düşmeseydi,
gözlerin kaybolmadan gözlerimin içinde,
gözlerini bu kadar aramasaydım,
diyecek çok şeyim olurdu bunlardan gayri.
çünkü ben eylül'e
kirpiklerinden tel yaparken,
en çok takvim yapraklarına sildim gözyaşlarımı.

yaşanmamış; / ve
hiç görülmemiş bir rüyâ / ya da
lisanını bilmediğim memleket gibi.
ama yine de bunlara inat, sevdalanır gibi.
ağlamayacağım diyorum / ama,
bir ağıdın ardından içimde kaç güvercin öldü,
sayamadım benimle beraber yitip giden şeyleri.
yaşansaydı eğer; / ve
beyaz bir güvercin vurulmasaydı,
ölümün şehvetli kollarında.
söyleyecek çok şeyim olurdu,
bir de eylül gitmeseydi eğer...

Mustafa Nazif