Pazartesi, Ekim 15, 2012

Hayata Dair - Fincan Hikayesi

 
 
 
Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.

Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

"Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

Kekeleyerek: "Nasıl? Anlayamadım?" diyebildi yaşlı kadın.

"Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

"Yeter! Lütfen dur artık!" diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; "Daha değil!" diye cevapladı beni.
"Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
"Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!"
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

"Henüz değil!"

"Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek"
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
"Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!"
"Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve "Daha değil!" diyordu.

"Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

"Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

"Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!" dedim. Onun cevabı ise aynıydı: "Henüz değil!"

"Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. "Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!" diye bağırdım.

Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. "Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!" diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine "Daha değil!" diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

"Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

"Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?"
Ona "Evet" dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve "Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım."

"Evet bu sensin!" dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.

Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde."

Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

"Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim…
Teşekkür ederim..."

* * *

Usta; fincanı, Yaratıcı ise insanı şekillendirir.

Yeter ki acıda ki hikmeti görelim. Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek…
 
 

6 yorum:

  1. Cok ibretli bir hikaye bu fincan hikayesi! iste ,aci cekmiyen insanlarida da goruyoruz ,acilarla buyuyenleride, fakat aralarindan,yasadiklari hayattan ders çikarabilen ,malesef çok az insan var,cunki ilk once iyi bir egitim,biraz olsun ilim gerekiyor insanogluna. İnsanın ilmi ile kendisine ve çevresine karşı takındığı tavırda edeptir.Edep ise,insanı, hayvanlardan ayıran en büyük özelliklerinden biridir.tesekurler canim ;)

    YanıtlaSil
  2. eSİNTİM; hep söylediğim gibi her şerde vardır bir hayır. her acı insanda yaratır bir olgunluk ve tecrübe, her bilgi seni katlar ve her şükür sana getirir bu dünyada da ebedi hayattada ödül...Evet yüce yaradanın her şeyi çok hoş..

    YanıtlaSil
  3. Teşekkürler Eda cım ne güzel bir yorum bu herşeyin bir sebebi var elbette ders almakta bizlere kalıyor.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Vuslat ım sonuna kadar katılıyorum her şey çok hoş diyebilmek için baya baya zorlu bir yol alıyor insan ama oluyor sonunda dimi:)
    Adına tecrübe denen yükü sırtlar gideriz be arkadaşım bu günümüze şükür gördüğümüzden geri koymasın Allahım.

    YanıtlaSil
  5. Belki çok çabuk yok oluyor sanıyoruz ama güzellikler bazen güzelden öte olmak için değişiyor, yenileniyor.. Güzel bir sabahta saatler ilerliyor, "tüh gitti serin sabah!" diyoruz, öğle güneşinin ihtişamını görmüyoruz. Güneş gidiyor, akşamüstüne dönüyor... "Güneş gitti hava serinledi hırka lazım " diyoruz. İkindi vaktinin huzurunu görmüyoruz. Gün batıyor gece geliyor. "Karanlık oldu eve koşalım" diyoruz. Gecenin olağanüstü görkemini, yıldızları ve ay ışığını seyretmiyoruz. Oysa bir bak ve gör... Belki de son gündür bu hayat denizinde. Son damladır sonsuzluk okyanusunda...
    Öykünüze bir küçük katkı :)

    YanıtlaSil
  6. Enfes bir katkı olmuş harikasınız hocam :)

    YanıtlaSil