Perşembe, Kasım 29, 2012

"Soğuk"





Önemsenmemiş


Soğuyan günahkârın soluğu

Soluyan akşamın soğuğu


Ürperir de titrer ruh boşluğundan

İstenir de gelmez kan loşluğundan


Soluyan günahkârın soğuğu

Soğuyan akşamın soluğu


                                                    Dae Laurelin

Cumartesi, Kasım 24, 2012

Like ( gibi gibi )

... :)


Hiç Özlemedim Ben Seni


 
Hiç Özlemedim Seni... Seni özlemek, ateşin suyu özlemesi gibi, kuzunun kurdu, vahanın çölü düşlemesi gibi... Bir meleğin şeytanı kucaklamak istemesi gibi seni özlemek... Yunusun bile bile kıyıya vurması gibi kendini...
Yusuf, Züleyha ' yı özler mi?.. İbrahim, Nemrutu özler mi?... Özlemedim, hiç özlemedim ben seni...

Hiç Özlemedim Seni... Nerede başlayıp neden bitemediyse bu, her neydiyse, adını koymak nasıl yaşamak kadar güç se; her nasıl bir savaşsa kaybettiğim, boşunaymış direnişim... En baştan belliymiş; zafer vazgeçmekteymiş, direnmektense, sonunu görmekteymiş başından... Kaybolmadan, kaybetmeden ruhları, azıcık bir özlem bırakabilmekteymiş, tadında bırakmakmış yoksa hiç zaten tuzu... Ama bütün savaşlarda her zaman kaybeden de kazanan da kaybeder aslında... Birlikte başarabildiğimiz tek şey; kaybetmekmiş aslında... Gerçek hazine, kendine saygı duymakmış, başkasından beklemektense...

Benim Kaderimdiysen de sen; yazıldıysan da sayfama, kazındıysa da adın alnıma; Özlemedim Hiç Seni... Sonum olacaksa bitişi küfrün, zulmün, hakaretin, haksızlığın, betere de vardıracaksa sonumu bu nefretim; son nefesim olacaksa da bende tükenişin, Hiç Özlemedim Seni...

Özlemedim Hiç Seni... Hani umutları kaybettiren afetleri nasıl özlemezsen, hani bir depremde nasıl yıkılırsa evler, bacalar, sokaklar, duvarlar, öyle bir sallandık birlikte, devrilmesek de, yıkılmasa da bedenimiz; çökerttik bir çok şeyi...
Kendi depremini özler mi insan?... Hiç özlemedim ben seni...

Hiç özlemedim seni...Sen benim hiçbir mucize yaşamamışlığımsın... Hiç bir gülümseyişim, hiç bir gözyaşımda saklayamadığım, biriktirip biriktirip içimde ezilmişliğimi, atamadığımsın.... Hiç özlemedim seni.... Nasıl bütün hayallerin suya düşerse bir an, yıllara, günlere, gecelere, hatta bütün zamanlara saklandıysa kırık yüreğim; nasıl tükenişi yaşatabilirse bir küçük ademoğlu, başarabilirse bütün bir yaşamı tüketmeyi, öyle işte... Öylesine bir özlememek bu, özletmedin ki kendini!..  Hiç Özlemedim Seni....

Bazen bir yalandan sonra, bazen bir tek bakış, tek bir gözünün ucuyla kaybettirdiyse safiyeti, masumiyeti ve nasıl başladıysa bu savaş, ilk günkü gibi hala.... Özlemedim hiç özlemedim seni...

Gidişinle aydınlığa erişti karanlıklar, açıldı salkım saçak, söğüt dalları gibi yeşillendi toprak, bahar geldi mevsime, kış bitti... Sahi kar yağarken gelmiştin sen ansızın düşlerime, kar yağıyor diye mutluydum o gün, kar ömrüme yağıyormuş, donduracakmış buza kesmiş ellerimi, artık ısınmayı unutacakmış parmaklarım, bilemedim... Üşümeyi özler mi hiç insan?.. Hiç Özlemedim Ben Seni... Yıllara sığdırdım üşümeleri, günlere, gecelere hapsettim kendimden kaçırdığım gözlerimi... Titredi yüreğim badem dalında bir serçe kuşu gibi, çok kez özledim kalabalıkları, yalnızdım hep iki kişiyken bile ben... Özletmedin ki kendi... Hiç Özlemedim Ben Seni...

Hiç Özlemedim Ben Seni... Hiç bir çocuk gülüşünde bulmadım ki seni... Hiç bir kelimende bir güneş açtırmadın ki yüreğime... Hiç bir ben i sığdıramadın ki yüreğine, taşıyamadın ki hiç ellerimi... Hiç İstemedin Ki Sen Benim Özlememi... Hiç özlemedim ben seni....

Hiç bir bahar yaşamamışlığımsın, hiç bir denizinde boğulmamışlığım, hiç bir gökkuşağında rengimi bulamamışlığımsın...  Kaderim Değil, Kadersizliğim Olamamışlığımsın... Yalnızlığım, dönüp dolaşıp aynı yola dönüşüm, yıllarımsın boşa geçmiş, arkama baktığımda gördüğüm bir çok gözyaşım, pişmanlığım, parçalanmış şiirim,darmadağın mısramsın...

Şimdi var git, kime özlettirirsen özlet kendini...

Hiç Özlemedim Ben Seni!....

ferkul

Kaynak linki: Ferkul 

Cumartesi, Kasım 17, 2012

Seksenler dizisi oyuncuları Ankara'da

 
Oldum olası doğru düzgün bir televizyon izleyicisi olamadım. Akşam olup şöyle keyifle tv karşısında zaman geçirmek  özlemi hep vardı. Bu dizi başladığından beri ise kumandayı kimseye kaptırmıyorum :) Ev ahalisi önceleri alışık olmadığı bu duruma tepki verse de şimdilerde alıştılar galiba:)  Son bir yıldır evimizde yeni bir kural var artık. Salı ve çarşamba günleri birkaç saatliğine de olsa kanepe ve kumanda  darbesi yaparak ne kadar iyi etmişim. Oh be !Nihayet ben de düzenli bir dizi izleyebiliyorum ne büyük mutluluk... Allahım gözlerim doldu:)))) 
Kendini görmek belki de bu denli bağlayıcı olan ,  ben hala kendi kendime şaşırırken Seksenler dizisi dolu dizgin O günleri hafızalarımızda tazeliyor işte. 12 Eylül döneminde orta okuldaydım ve o günleri sıcacık komşuluk ilişkilerini, mahallede oynanan oyunları ve nasıl eğlendiğimizi hatırlıyorum da şimdilerde çocukların apartmanlarda geçen hayatına hayıflanıyorum. Öğretmenliğimin ilk yıllarında benden eğitimi dersinde ip atlamayı bilmeyen öğrencilerimi görünce farkına vardığım bir yoksunluk bu. Her salı  sıcacık bir özlemle içime doluyor.
İşin garibi o yılları bilmeyen gençlerin de bu diziyi çok sevmeleri. Kaliteli oyunculuk müthiş mimik ve jestler, şarkılar ve o günleri hatırlatan giysiler dekorlar her yaşa hitap eden bir dizi oldu Seksenler.
Hatırlıyorum da  annemin pano desenli eteği sulu bir elbisesi vardı  ve ben ilk dikiş deneyimimi annemler evde yokken eskimiş diye düşündüğüm o elbiseyle yapmış ve parmağımı da elbiseye dikmek becerisini göstermiştim:) Dizide ona benzer elbiseleri gördükçe acaba parmağımı dikmeseydim anneciğim elbisesine yaptıklarım için kızar mıyıdı diye düşünüyorum :) Kesinlikle kızardı :) Son bölümde yazılan o dilek mektupları; nasılda safca inanıp defalarca yazdım o mektuplardan :) O zamanlar fotokopimi var otur yaz hababam :)
Pastahane de glase pastaları bile görünce gülüyorum hala özel günlerimde glase pasta alırım hala...
Sonra dayımın Almanya dan getirdiği sarı saçlı bebeğim :)  sokaklarda arabasına koyup gezdirdiğim kuaföre bile beraber gittiğim ve önce onun saçlarının taranması sonra benim saçlarımın yapılması:))) Gerçi sonrada o bebeğin başına gelmeyen kalmadı sayemde de :) elbiseler dikildi o na süslendi püslendi  bir gün makyaj yapmak istemiştim güzelim sarı saçlıma, annemin makyaj malzemelerine dokunmam yasak diye gazlı kalemlerle boyamıştım yüzünü :))) sonra da silememiş bıcakla kazımaya kalmıştım kaşlarına kadar uzanan göz makyajını:) hala o izlerle duruyor dolabımın üzerinde :)
Susmalıyım artık hatıralar birer birer canlandı, bitmez tükenmez sıcacık tebessümlerle hatırlanan o zamanlar....
Sabaha kadar yazcağım var ama bitmez ki anılar:)  gelelim sadede bu gün Ankara da idi oyuncular ve Gazi üniversitesinin salonu öyle doluydu ki bir kez daha gurur duydum gençlerimizle. Yakın tarihimize böylesi güzel bir ilgi böyle dizilerle; okumamış, yaşamamış olsalarda , merakla öğrenmek istemeli o güzelim sohbetleri çok hoştu hemde çok.

Rasim Öztekin, Ceyhun Fersoy, Şoray Uzun ve Serhat Kılıç

bu güzel gün için teşekürler :)

 
Ceyhun Fersoy & Efecan ( Oğluşum)






Bu güzel gün için Gazi Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Süleyman Büyükberber' e
Teşekkürler
 
 

 
Sırayla: Ceyhun Fersoy, Serhat Kılıç,
Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, Rasim Öztekin,
Efecan Dinçelli, Şoray Uzun . Prof. Dr. Mehmet Türker