Pazar, Şubat 27, 2011

Hayatı Yaşarken

Tarih tekerrürden iberetmiş meğer :) Yıllar evvel yazmıştım bu yazıyı yayınladığım sitelerden birinde yeni yorumlar almış bakıp okuyunca tekrar aklıma geldi, "O" zamanlar ne kadar doğru tespitlermiş meğer... Baş ucu yazılarından biri olamaya aday galiba... ( mi acaba? )

Çok güzel bir film seyrettim az evvel. Hayatı yaşarken cesur olmak lazım deriz ya hep olmuyor işte, olamıyor… Sonuçta seçtiğimiz hayatlar değil ama yaşıyoruz işte. Kim bilir belki de zamanında istedik bu hayatı nedeni niçini içimizde saklı. O veya bu sebep belli değil ama öyle bir noktaya geliyoruz ki el kol bağlı, cesaret diyorsun kimi zaman kendin için bir şey yap ama olmuyor işte. Öyle şekillenmiş ki hayat sana izin vermiyor bir türlü. Cesaret, cesaret yok işte hayatımızı değiştirmek elimizde değil ki.

Yapamazsın bir türlü o adımı atamazsın. Hep bir engel hep bir neden vardır önünde sen istediğin kadar yeter de. Öyle şartlar oluşmuş ki çaresizlikle yansa da için o adımı atmaya korkarsın. Belki de atamazsın o nedenler içinde bir acı, ufka dahi bakmak istemezsin. Hayatım boyunca hayatını cesurca yaşabilen insanlara hayran oldum ben. Çünkü bende yoktu o cesaret. Bir şeyleri kökten değiştirebilmek… Keşkelerle yaşamak yanına kar işte. İçin ağlasa da yanlış zamanların sevdasını yaşamaktır belki de. Yanlış zamanlar sadece, doğru insan olması yetmiyor ki. Hayatın hükmü bir anda ağır basıyor ve bu hüznün mesnevisi yazılmadı daha diyip geçiveriyorsun çaresizliklerin ardına sığınarak.


Oysa hayat kısa insan kendi içinde bir şeyler yapmalı biliyorsun ama yapamıyorsun işte. Vicdan diyorsun doğruluk diyorsun, doğrularla kurulmuş bir hayat diyorsun… Ama o hayat seni mutlu ediyor mu diye kendine sorduğunda birden kalıveriyorsun oracıkta çaresiz, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi. Ya sonra sen doğrularınla yaşarken hayat yanı başından akıp gidiyor işte. Başın dik, doğru olanı yaptın ama için buruk kalbin boş hayatının anlamı yok. Kime ne ki, kim bilebilir senin içindeki fırtınaları. Görünen yüzü aladır, o yeter çevrendekilere. Senin mutlu olman ya da olmaman önemli değildir ki. Doğrusundur, dürüstsündür, iyi bir insansındır. Ya sen içinde neler yaşarsın bu değerler adına neyi feda etmişsindir? Bunun sadece sen farkındasındır.

Zaman, zaman taaaa içinde hissedince o acıyı anlarsın, pişman olursun ama ne çare sen vermişsindir o kararı. Yaşa başın dik doğru insan rolünü. Ama için boş yaşama isteğin yok, hayattan zevk alamazsın ki her gün kahrederek yeni bir güne başlarsın ve sonunun bir an evvel gelmesini dileyerek geçer her günün. İşte bazılarımıza sunulan hayat bu. Çok az insan o cesareti gösterip hayatına kendi yön veriyor. Şanslılar belki de. Bilinmezlerle dolu çelişkilerle dolu bu hayat…

Aşk belki de çok yanlış zamanlarda karşına çıkıyor. Aramıyorsun bilmiyorsun ne olduğunu ve bir gün aniden karşında buluyorsun. Şimdiye kadar yaşadığın duygulardan çok farklı hiç bilmediğin hiç tanımadığın bu duygu sarı veriyor tüm benliğini. Oysa sen aşkı yaşadığını sanmışsındır birçok kere. Ama bu çok farklıdır ve anlarsın şimdiye kadar yaşadıklarını aşk olmadığını belki sevgi belki de hoşlanma ama aşk değilmiş. Bilmediğin için de bunca zaman yaşadığın duyguyu o sanarak küçümsemiş, burun kıvırmışsındır. Yüzlerce yazı okumuşsundur bu duygu üzerine ve gülüp geçmişsindir önemsiz gelmiştir o duygular, çok basittir, külliyen yalandır zayıf insanlar kaldıramamışlardır o duyguyu. Sonra birden anlarsın onların ne hissettiklerini… Yaşamayan bilmezmiş anlayamazmış. Kendini aptal gibi hissedersin bir an. Ama senin suçun değil ki. Meğer hiç aşkı yaşamamışsın sen. Hiç tatmamışsın o acı ile yoğrulmuş duyguyu. Yavaş yavaş girmiştir dünyana. Hep sorgulamışsındır, kendi duygularını anlayamamanın ızdırabı içinde kıvranırsın baş başa kaldığında kendinle. Nice sonra anlarsın hah dersin aşk buymuş demek ki. Tam da anlatılanlara uyuyor. Sonra tekrar tekrar okursun yazılanları sanki yeniden keşfetmişsindir dünyayı. Bu defa anlarsın o insanların ne yaşadığını ve seni daha da bir etkiler duyguların kelimelerle dans edişi, şarkılara dökülmüş hali. Kelimeler dans eder beyninde okuduğun yazdığın her şey başka bir anlam içermekte.

Zaman zaman coşar içindeki çağlayanlar. Gönlünün ışıltısı öyle bir sarar ki dört bir yanını, her şey değerini yitirmiştir, bir o bir sen varsındır artık. Anlatamadığın tarif edemediğin, sözcüklerin yetmediği anları yaşarsın sık sık. Yazılanların doğruluğu karşısında ürperirsin ve yalnız olmadığını hissedersin belki de o büyük boşluk içinde yitip gitmekten korkmadan…

Gerçek mi bilemezsin rüyada mıyım diye düşlediğin anlar olur ve sonra gerçekler dikiliverir karşına onları yıkmak zordur. Keşkelerle yaşamak istemesen de vardır oradadır hepsi dimdik karşındadır. Başlar gelgitler ve ezilirsin dibe vurursun işte. Oysa gönül kapılarını açmışsındır bir kere farkında bile olmadan. Bahçende güller açmıştır katmer katmer. Cenneti sunmuştur sana bu duygu. Her şey güzeldir artık, hiçbir sorun yoktur hayatında. Bırakman gerekir bu duyguları kolaysa bırak hadi. Zaman işler kalbin kuşlarla arkadaş, zaman işler ama hep bir yöne. Öyle bir hale gelirsin ki yanmak istersin hiçbir şeyi düşünmeden. Her şarkı senin için çalıyordur. Her yazı seni ve onu anlatıyordur. Bir gün her şeyin yoluna girmesi umuduyla beklersin. Geçer biter desin ama bitmez… Küllenir ama asla tükenmez.

Hayatında kaç kere çıkabilir ki bunları sana hissettirecek biri karşına. Yaş geçtir zaman yanlış… Tutmaya çalışsan da ellerinden kayıp gidiveriyor işte hiçbir şey yapamamanın acısını yaşıyorsun. İçinde hasret ayazları, kayıtsız, koşulsuz, coşkun bir ırmak gibi akıp giden duygular kalıyor geride. Onlarla avunmak istiyorsun sadece. Biliyorsun ki kalbiniz birlikte atıyor, aynı şeyleri düşlüyor aynı duyguları yaşıyorsunuz. Amalarla, keşkelerle ve hiç peşini bırakmayan gerçeklerle boğuşmak adına da olsa gittiği yere kadar deyip yaşıyorsun. Biliyorsun ki öyle değerli bir armağan bir kere tatmışsın o şarabın tadını bundan sonra dönüşü yok. Başkasına hissetmen mümkün değil o duyguları. İlk ve son kez yaşadın. Buna da şükür bunu hiç yaşamadan göçüp gitmekte varmış dünyadan. Akarken yürekler birbirine ne zor gerçekler ve hayat devam eder… (mi acaba?)
Esin Dinçelli

3 yorum:

  1. canımmmmm bu dizeleri okuduğumda ilk aklıma gelen Nazım Hikmetin bir sözü :
    "Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye
    İşte ben onlardan değilim
    Ben sensiz de yaşarım;
    Ama seninle bir başka yaşarım..."

    yaşanır mutlaka hayat devam eder ama bir tarafın eksik,bir gözün kör gibi...

    böyle birini bulmak çok zordur...asıl zoru bulduktan sonra ne yapabilirlik...eğer elin kolun bağlı kalırsa,dilindeki sözcükler küsüpte kaderine sadece yüreğinle hasbihal ederse çözülmez bir ruh haline dönüşüyorsun demektir...

    YanıtlaSil
  2. Ama seninle bir başka yaşarım...

    nereden geldi bu söz aklına bilmem ama güzel söz cicim:) ne küsülür ne hayattan vaz geçilir yaşanır gider sonuna kadar nasıl gerekiyorsa öyle:) Keşkesiz bir yaşam dedim hep gerisi fasi... şartlara uyum sağlamak meselesi azcık da :) ruh bir gökkuşağı güneş varsa rengarenk parlıyor arada pencereler aralanmalı odalardaki küf kokusu mis gibi bahar kokusuna bırakmalı yerini... eh yeter çok söylenecek söz var değil mi:) kalmalı burada sözü olan konuşur nasılsa ben sıramı savdım keşke dememek için:)

    YanıtlaSil
  3. Ben bu yazını nasıl görmemişim diye hayıflandım durdum onca sene gözümün önünde ve ben görmedim:( Bu gün kaç kere okudum acaba saymadım ama hala yazının içinde kaybolduğumu hissediyorum her paragraf her imge sanki dağları tepeleri kuş uçuşu geçmek gibi tuhaf ilginç ve çok çekici kelimeler...Bir kez daha şaşırdım cesur ifadelerle karşımda sanki başka Esinti vardı sen saklarsın manayı bu cüret şaşırdım inan:) sen filmleri seversin tamam da seni bu kadar etkileyen ve bunları yazdıran filmi izlemem lazım başka türlü içinden çıkamayacağım. Esmiş herşeyi savurmuşsun kesinlikle hocam:)

    YanıtlaSil